Eve Kime Ait? Küresel ve Yerel Perspektiflerden “Yuva” Kavramına Bir Yolculuk
Hiç düşündünüz mü, “ev” dediğimiz yer aslında kime aittir? Evin içinde yaşayanlara mı, faturaları ödeyene mi, yoksa o dört duvarı anlamlı kılan hatıralara mı? 🌍🏡 Bu soru, ilk bakışta basit gibi görünse de hem bireysel hem toplumsal düzeyde çok derin anlamlar taşır. Bugün gelin birlikte, dünyanın farklı köşelerine uzanıp “ev” kavramına farklı gözlerle bakalım. Kim bilir, belki bu yazıdan sonra kendi evinize bile bambaşka gözlerle bakarsınız.
Küresel Perspektif: Evin Sahibi Kim? İnsan mı, Toplum mu?
Küresel ölçekte “ev” kavramı, sadece fiziksel bir yapıdan ibaret değildir; aidiyet, kimlik ve güvenlik gibi temel duygularla iç içe geçmiş bir anlam taşır. Ancak bu anlam, kültürden kültüre büyük farklılıklar gösterir.
Batı toplumlarında ev, çoğunlukla bireysel başarının bir sembolü olarak görülür. Örneğin ABD’de yapılan araştırmalar, insanların %67’sinin ev sahibi olmayı “kişisel bağımsızlığın” göstergesi olarak değerlendirdiğini ortaya koyuyor. Bu bakış açısına göre ev, “kime ait” sorusunun yanıtı oldukça nettir: Parayı verenin, kredi borcunu ödeyenin, tapuda adı yazanın.
Ancak Asya ve Afrika toplumlarına baktığımızda tablo değişir. Japonya’da ev, sadece çekirdek ailenin değil, nesillerin ortak yaşam alanı olarak kabul edilir. Çin’de “家” (jiā) kelimesi hem “ev” hem de “aile” anlamına gelir. Bu dilsel detay bile evin bireyden ziyade topluluğa ait olduğuna işaret eder. Benzer şekilde Afrika’nın bazı bölgelerinde ev, bireysel mülkiyetten çok kabileye veya geniş aileye aittir. Orada ev, bir kişiye değil, bir hikâyeye, bir soya, bir geçmişe aittir.
Yerel Perspektif: Türkiye’de “Ev”in Sahibi Kim?
Türkiye’de “ev” denince akla sadece bir konut gelmez; orası bir sığınak, bir kimlik alanı ve en önemlisi “biz” olma hâlidir. Ancak kime ait olduğu sorusu burada da tartışmalıdır.
Geleneksel yapıda ev, çoğunlukla erkeğin üzerine kayıtlıdır ve bu, ekonomik gücün de simgesi sayılır. Ancak gerçek hayat pratiğinde “evin sahibi” çoğu zaman o evi yaşanabilir hâle getiren, düzenleyen, içinde sıcaklık yaratan kişidir: çoğunlukla kadındır. Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, evde kararların %78’i kadınlar tarafından alınır. Yani tapu birinin üzerine olsa da, evin ruhu ve düzeni başka birine aittir.
Bir yandan da kuşak farkları bu algıyı değiştiriyor. Genç nesiller için ev artık sadece mülkiyetle ilgili değil, yaşam tarzı ve özgürlük alanı anlamına geliyor. “Kira olsa da benim alanım” anlayışı giderek yaygınlaşıyor. Artık ev sahibi olmak kadar, o evi kişiselleştirmek, “kendine ait bir köşe” yaratmak da değerli hale geldi.
Evin Aidiyeti: Maddi Mi Manevi Mi?
Belki de asıl mesele, “ev kime ait” sorusunun cevabını maddi gerçeklerden ziyade manevi boyutta aramaktır. Çünkü bir evin gerçek sahibi, orada anılar biriktiren, duvarlarına kahkahasını sinmiş bırakan, kapıdan her girişinde “oh be, evim” diyendir.
Bir çocuk için ev, annesinin sesiyle dolu yerdir. Bir göçmen için ev, valizindeki küçük bir fotoğraf karesidir. Bir yaşlı içinse ev, yılların hatırasının saklandığı bir sandıktır. Kimi zaman dört duvarın içinde yaşamak “evde olmak” anlamına gelmez; bazen bir insanın yanında hissettiğin sıcaklık, seni bir apartmandan daha fazla “eve” ait hissettirir.
Sonuç: “Ev”in Gerçek Sahibi Kim?
Belki de bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Ev bazen tapudaki isimdir, bazen bir annenin yaptığı çorba. Bazen çocuk kahkahasıdır, bazen bir dostun “hoş geldin” deyişidir. Kültürler, toplumlar ve bireyler bu soruya farklı yanıtlar verse de ortak nokta şudur: Ev, bir mülkiyetten çok bir “aidiyet alanıdır.” Ve çoğu zaman o aidiyet, sahip olunan değil, birlikte kurulan bir şeydir. 🏠💫
Peki sizin için “ev” kime ait? Tapusu sende olmayan bir evi “benim evim” diye hissettin mi hiç? Yorumlarda kendi hikâyenizi ve bakış açınızı paylaşın, bu ev tartışmasını birlikte büyütelim. 💬👇